Yeni bölümleri ile her cuma akşamı Kanal D’de ekrana gelen Arka Sokaklar’da ‘Seval Komiser’ olarak izleyici karşısına çıkan Burcu Kara, Milliyet Youtube kanalında yayınlanan ‘Ünlü Sohbetleri’ programına katıldı.
Haber spikerliğinden oyunculuğa geçiş yapan başarılı oyuncu, Komiser Seval’in kendi annesiyle olan ilişkisinden bahsederken, yaklaşan anneler günü için de duygusal bir mesaj verdi.
İşte Burcu Kara’nın samimi açıklamaları…
– ‘Arka Sokaklar’ ile başlamak istiyorum. Nasıl gidiyor çekimler?
“Güzel gidiyor. Arka Sokaklar Türkiye’de fenomen ve çok ciddi kitlesi olan bir iş. Açıkçası çalışmayı düşünmediğim bir yılda kendimi sette buldum. Çok sevdiğim bir ekip.”
– ‘Arka Sokaklar’ 18’inci sezonunda… Bu başarıyı neye bağlıyorsun?
“Samimiyetine bağlıyorum. Çok gerçekler. Karakterler olsun, hikayeler olsun… İzlediğim her şey gerçek. Şimdi Şevket (Çoruh) ağabey de geri döndü. O da çok önemli karakterlerden biriydi.
– ‘Arka Sokaklar’ gücüne güç kattı diyebilir miyiz?
“Kesinlikle öyle. Fazla özleniyordu. Çünkü o bu dizinin demirbaş karakterlerindendi. Kendi adıma da çok sevindim onun geri dönmesine.”
– Komiser Seval’i neler bekliyor? Biraz ipucu alsak?
“Çok sert ama aile olaylarında bir o kadar merhametli bir karakter. Kadına şiddet olaylarında birden deliriyor. O yüzden değişik bir kadın. Henüz onun özel hayatına dair çok bir şey görmedik. Çünkü onun böyle olmasının mutlaka bir sebebi var. Oraya çok değişik bir renk oldu.”
– Var mı benzer yanlarınız?
“‘Hallederiz, bakarız’ yönleri benziyor.”
– Zaman zaman günlük hayatında Komiser Seval’in izlerini taşıyor musun? O kimlikten nasıl çıkıyor Burcu Kara?
“Gerçekten çok garip. Sorgu odasında birini dövüp, eve gelip yemek yapıyorsun. Çocuklarla ilgileniyorsun. ‘Her oyuncuda biraz şizofreni var’ der bir düşünür. Hakikaten öyle. Ama Seval’in yerinde olsam ben de öyle olurdum belki. Dünyada o kadar çok kötülük var ki… Şems demiş ya, ‘Onun geçtiği yollardan geçtin mi, yıkandığı sularda yıkandın mı?’ diye… Çok doğru. Kimseyi yargılamamak lazım. O yüzden Seval’i de yargılamıyorum, onun da bir sebebi vardır diye düşünüyorum.”
– Sen uzun bir dönem haber spikerliği yaptın. Oradan oyunculuğa geçtin. Ne oldu seni oyunculukta çeken?
“Aslında haber spikerliği benim istediğim ve planladığım bir şey değildi. Hayat öyle gelişti bir şekilde. Tabii o da çok güzel bir meslek. Ben ekran önünde olmak istiyordum. Ama kendi imkanlarımla, Bursa’dan gelip bir diksiyon kursuna gittim. Oradaki hocalarım da çok değerliydi. Ama durağan bir şey bana göre değil. Zaten para kazanamıyordum ve zorluk çekiyordum. Bir yandan da çok fazla oyunculuk teklifi geliyordu. Bir gün mecbur kaldım açıkçası ve birden kendimi oyunculuk kursunda, sonrasında da ‘Haziran Gecesi’nin seçmelerinde buldum. Sonra dizi başladı. Ertesi gün yolda yürüyemiyordum zaten.”
– Sanatın ve oyunculuğun her dalında oldun. Peki Burcu’nun aklında bundan sonrası için ne var?
“Oyunculuk çok doyumsuz bir şey. En güzel rolleri daha oynamadım diyorum hep kendi kendime. Duygularımın, isteğimin daha yarısına bile gelmediğimi düşünüyorum. Hele tiyatro bambaşka. Orası er meydanı. Ben de sağlığım el verdiği sürece oyunculuğa devam etmek istiyorum.”
– Şöyle bir rol oynamak isterim dediğin bir karakter ya da rol var mı?
“Çift karakterli birisini oynamak isterim mesela. İyi görünüp kötü olan ya da kötü olup aslında iyi biri olan. Ya da çok güçlü bir kadın. Neden mafyaları hep erkekler oynuyor mesela? Ya da psikolojik rahatsızlığı olan birisini de oynamak isterim.”
– Bu rolün yeri bende ayrı dediğin bir rol var mı?
“Tiyatroda olmak çok başka bir his. Beni rahmetli Çolpan İlhan başlattı tiyatroya. Güllü benim için çok özel. Kerem Alışık ile beraber oynamıştı. ‘Tatlı Çarşamba’ yine öyle… Tiyatroda bambaşka roller oynadım hep. İnsanlar komedi yanımı gördü. Orada yaşadığın adrenalin çok başka.”
– Şu an genç isimlerden kimleri beğeniyorsun?
“İsim olarak aklıma gelmedi şu an ama çok var… Şimdiki oyuncuların çok daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Eğitim almaları daha kolay, yurt dışına gidip bir workshop’a katılabilirler. Kendilerini geliştirebilirler. Eskiden daha zordu. Ama şimdi daha kolay her şeye ulaşmak.”
– Anne olduktan sonra neler değişti hayatında? Evde üç erkek var. Zor olmuyor mu üç erkekle yaşamak ve o dengeyi kurmak?
“Çok zor oluyor. Zaten 10 yıl önce konuşsam daha farklı konuşurdum evlilik ve çocuk için. Açıkçası bir şeyi layığıyla yapmak zor. Hepimiz aynı zamanda ev hanımıyız ve her detayı düşünmek zorundayız. Yüzlerce çekmece var kafamızda. Sen hepsine yetişmeye çalışınca çok yorucu oluyor. Bu sene tartışmasız hayatımın en zor senesi. Büyük oğlum ilkokul 1’inci sınıfa başladı. Zaten zor bir süreç, bir yandan kardeşine alışmaya çalışıyor. Ben de her detayı düşünen biriyim. Biraz bir şeyleri bırakmak lazım ama bırakamıyorum. Evlilik ve çocuk bence herkese göre değil. O çok ciddi bir görev ve sorumluluk. Bir tek ona değil topluma da bir sorumluluğun var. Gerçekten çocuk yetiştirmek şu dönemde delilik.”
– Sence anne olmanın en zor yanı ne?
“Buradasın ama evi düşünüyorsun işte. Anı yaşamak bitiyor. Kafanın bir yerinde hiç durmayan bir ses var. İyi bir insan yetiştirmek de çok zor. Çocuk düşecek, kalkacak, Düşerek büyüyecek. Böyle öğrenecek hayatı…”
– Senin annenle nasıl bir ilişkin vardı? Annenden aldığın en büyük tavsiye neydi?
“Benim annem de çok fedakâr bir kadındı… Evine, çocuklarına dönük bir anneydi. Çalışan bir anne olmasına rağmen evin ve bizim hiçbir şeyimizi eksik etmezdi. Ben de onun gibi bir anne olmaya çalışıyorum. Sette de dalga geçiyorlar benimle. Arkadaşlarımın yüzde 90’ı bekar. Ben sürekli elimde telefonla olunca anlamıyorlar beni. Evlenince sosyal hayatın bir derece değişiyor, çocuk olunca çok daha fazla değişiyor. Dolayısıyla çocuğu olmayan hiç anlamıyor.”
– Peki Burcu Kara bunaldığında ne yapar?
“Hemen bir kahve yaparım kendime. Hayattaki en büyük lüksüm o diyebilirim. Bazen insan delirme noktasına gelebiliyor. Özellikle uykusuzluk insanı bitiriyor. Kendimi hep bugünleri özleyeceksin diye telkin ediyorum.”
– Var mı ileride çocuklarla ilgili hayalin? Karışır mısın mesleklerine?
“Hiç karışmam. Neyle, nasıl mutlu olacaklarsa onu yapsınlar isterim. Onu keşfetsinler. Bence hepimizin hayata dünyaya geliş amacı var. Bu yüzden insanların kıskançlıklarını da hiç anlamam. O yüzden sana ne verildiyse bununla en güzelini yapmaya çalış. Ben ekonomi okudum… Ama hep radyo televizyon ya da konservatuvar okumak istedim. Ailem izin vermedi. Babam, ‘Şarkıcı mı olacaksın?’ demişti ortaokuldayken. Ben çocuklarım neyle mutlu olacaksa onu yapsınlar istiyorum. 3 günlük dünya…”
– Annelik biraz da dengede tutma işi. Bunu nasıl başarıyorsun?
“Zor oluyor. Çünkü eşim Fırat biraz daha serbest. Onda hiç hayır yok.”
– Sen daha dominant mısındır?
“Daha katıyım. Ama onun sağlığı ve iyiliği için daha katıyım. Eşimle bu konuda çatıştığım çok oluyor. Eğlenceli bir baba, yasak koyan bir anne. Ama ben onun gözünde öyle olmak istemiyorum.”
– ‘Anneler Günü’ için ne söylemek istersin?
“Hiç bitmeyen ve ömür boyu bitmeyecek bir mesainin tek bir güne sıkıştırılması trajikomik bizim için. Ama bize güzel dilekler sunmaya da vesile olduğu için; bir hayvana, bir çiçeğe, bir çocuğa, bir canlıya, doğaya emek veren ve kalbinde sevgi taşıyan herkesin anneler günü kutlu olsun.”